Ekranların Çocuklar Üzerindeki Etkisi


Pek çok çocuk ve genç akıllı cihazlara ve sanal dünyaya ba-yı-lı-yor!

Hatta pek çok bireyde bu durum sevginin de ötesinde bir teknoloji bağımlılığına dönüşüyor.

Oyun yapımcıları ticari amaçlarına yönelik olarak bu bağımlılığı besleyecek her türlü araştırmaya yatırım yapıyorlar.

Oyunlardaki ve videolardaki bilinçli tasarlanmış görseller, hareketler, ışıklar, ekranın parlaklığı, görüntülerin ve seslerin ritmi beynin haz bölgesini uyarıyor. Oyun üreticileri tarafından planlı şekilde ayarlanmış ödüller ve cezalar, oyun içinde belli bir oranda başarısızlık, gençlerdeki oyun oynama arzusunu tekrar tekrar besliyor.

Özellikle ergenlik döneminde hiçbir çaba sarf etmeksizin, bir tuşla büyülü bir dünyaya ulaşıyor gençler. Bu dönemde fazlasıyla ihtiyaç duydukları adrenalin bu oyunlarda mevcut. Ayrıca bu oyunlarda, yüz yüze gelmeden, utanmalarına lüzum kalmadan akranlarıyla oyun içinde sosyalleşebiliyorlar. Oyun karakterleri, taktikler gibi konularda ortak bir paylaşım alanı bulabiliyorlar. Gençler sanal ortamda kendilerini çok daha kontrolde ve güçlü hissediyorlar.

Elbette her şeyin fazlası zarar. Ebeveynler çocuklarının yoğun ekran kullanımını ekran yasağıyla çözmeyi tercih ediyorlar. Peki ekranları yasaklama sonucunda gencin; adrenalin, sosyalleşme, kendini kontrolde ve güçlü hissetme, bir gruba ait hissetme ihtiyaçlarına ne olacak? Bu önlem çocuklarda teknoloji bağımlılığının önüne geçecek mi ?

Ekrana bakmak beynin Alfa boyutunda dalgalar üretmesine yol açar. Çocuklar ve gençler bu sayede gevşediklerini hissederler. Süreç adeta bir hipnoz etkisi gibidir ve etkisinden çıkmak oldukça güçtür. Bu nesnelere sınır koyarken, ebeveynlerin, gencin ihtiyaçlarını gözeterek, bilgece davranması önem teşkil eder.

Peki bilgece davranan bir ebeveyn ekran meselesini nasıl ele alır?
  • Öncelikle ebeveynin, kendi ekran kullanımı ve sosyal medyayla ilişkisini gözden geçirmesi gerekiyor. Elinde sürekli akıllı cihaz olan bir ebeveynin çocuğuna örnek olacağı aşikardır.
  • Erken yaşlarda ekranla kurulan ilişki çok önemli. Daha iyi yemek yesin, oyalansın, sessiz kalsın diye çocuğa sürekli elektronik cihazlar verilirse, evde sürekli televizyon açık olursa ekran kullanımı kalıcı hale gelir. Psikiyatrist Tisseron yaptığı araştırmalar neticesinde ekran kullanımıyla ilgili 3-6-9-12 kuralını öneriyor.

Bu kural;

  1. 3 yaştan küçük çocukların ekrana maruz kalmaması,
  2. 6 yaştan küçük çocukların bilgisayar ve konsol oyunlarını oynamamaları
  3. 9 yaştan önce çocukların internette yanlarında bir yetişkin olmaksızın tek başlarına gezinmemeleri
  4. 12 yaştan önce çocukların sosyal medya platformlarında yer almamaları ve kendilerine ait hesaplarının olmaması gerektiğini anlatıyor.
  • Ekrana aşırı maruz kalmanın bireyler üzerindeki etkisini ailece araştırmak ve bir aile toplantısında bu araştırmaların sonucunu hep birlikte konuşmak çok etkili olur. Bir yetişkinden nasihat almaktansa, gencin bir konuyu kendi savunması meseleyi içselleştirmesi için çok daha etkili olur.
  • Ekrana aşırı maruz kalmanın bireyler üzerindeki etkisini ailece araştırmak ve bir aile toplantısında bu araştırmaların sonucunu hep birlikte konuşmak çok etkili olur. Bir yetişkinden nasihat almaktansa, gencin bir konuyu kendi savunması meseleyi içselleştirmesi için çok daha etkili olur.
  • Ebeveynler genelde çocuklarına ekranın zararlarını anlatırken “Bu senin geleceğin” için gibi bir çocuk ve genç tarafından anlaşılması zor ve soyut kavramlar kullanırlar. Bunun yerine; daha net ve basit açıklamalar yapmakta, somut örnekler vermekte, kısa vadeli hedefler koymakta fayda vardır.
  • Çocukların belli bir sanal oyunu oynamasının bir gerekçesi vardır. Onları cezbeden şeyi ne olduğunu ailece konuşmak aile içi paylaşım ve bağların kuvvetlenmesi için önemlidir. Oyunların konusunu, karakterini, çocuk ve genç için önemini bir sohbet konusuna dönüştürebilirsiniz.
  • Çocuğunuzun oynadığı oyunu gerek hayatla birleştirebilirsiniz. Eğer evladınızın oynadığı oyun tarihle ilgiliyse, gerçek hayatta da onun tarihle buluşabileceği bir fırsat sunabilirsiniz. Antik kentleri gezmek, tarihi eserleri, kazıları araştırmak ve renovasyon çalışmalarında gönüllü olması gibi
  • Bazen ebeveynler oyunlarda çıkan seslerden dolayı çocuklarının oyunlarını kendilerinden uzakta bir yerde oynamasını dilerler. Oysa bu oyunlar, gencin kulaklık takarak ve ebeveyninin fiziksel ve ruhsal varlığının yanında oynanabilir. Böylece hem ebeveynler sürece dair daha farkında olurlar, hem de çocuklar sürgüne gönderilmiş hissetmezler.
  • Doğa yürüyüşleri, takım oyunları, rafting, kamplar vs. gibi gençleri doğada buluşturacak, sosyalleşmelerine ve enerji sarf etmelerine olanak sağlayacak alanlar yaratmak çok kıymetli olacaktır. Ailece yapılan programlar, sanat ve spor faaliyetlerinde bulunmak, toplumsal etkinliklerin içinde rol almak önleyici olacaktır.
  • Ekran kullanımını gerçekçi bir plan dahilinde azaltmak ve bu konuda işbirliği içinde gayret etmek önemlidir. Günde çok uzun saatler ekrana maruz kalan bir gencin bu kullanımı birden sonlandırmasını beklemek gerçekçi değildir. Çocuk ekran kullanımını azaltırken, ebeveyn de kendisi için güç olan bir konuda (örneğin her mail geldiğinde bakmak gibi) daha özenli davranmaya gayret edeceğini ifade edebilir.
  • Her konuda olduğu gibi ekran ve sanal dünya konusunda da çocuğun ve gencin duygularını kabul etmek, sınırları çizmek, rutinler belirlemek sürecin daha kalıcı bir şekilde çözümlenmesine imkan sağlar.

Mühim olan ilişkilerdir. İlişkilere yatırım yapmak, duygusal ihtiyaçları karşılıklı bir şekilde karşılamak çocuğun ve gencin sanal dünyada aradıklarını gerçek yaşamda bulmasına olanak sağlar.

 

Makalemizi Faydalı Buldunuz Mu?

Aşağıdaki yıldızlara tıklayarak oyunuzu verin.

Makalemiz okuyucumuzun oyuyla 5 üzerinden puan almıştır.

Beğenmenize Çok Sevindik!

Bizi sosyal medyada takip etmek ister misiniz?

Beklentilerinizi Karşılayamadığımız için Üzgünüz 🙁

Makalemizi geliştirmemize yardımcı olun!


Aşağıdaki formu doldurarak, makalemizle ilgili sorularınızı yazarımıza iletebilirsiniz. Toplam yorum sayısı: 0

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İrem Polat - Klinik Psikolog
İrem Polat; Eyüboğlu Koleji’ndeki lise eğitiminin ardından İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji & Uluslararası İlişkiler bölümlerinden (çift anadal) mezun oldu. İngiltere’de University of Westminser’da örgütsel psikoloji alanında yüksek lisansını tamamladı. İkinci yüksek lisansını İstanbul Bilgi Üniversitesi Klinik Psikoloji programında yaptı ve programdan ‘çift ve aile terapisti’ olarak mezun oldu. Hedefe Psikoloji, Davranış Bilimleri Enstitüsü ve Madalyon Psikiyatri Merkezi'nde ‘klinik psikolog’, Aydın Üniversitesi psikoloji bölümünde ‘yarı zamanlı öğretim görevlisi’, Eyüboğlu Koleji, İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı, Helen Doron gibi eğitim kurumlarında ‘okul psikoloğu’ olarak görev yapmıştır. İrem Polat, şu anda kurucu ortağı olduğu Mita Psikoloji'de klinik psikolog olarak hizmet vermektedir. Çocuk, ergen, yetişkin ve ailelerle psikoterapi çalışmalarını sürdürmektedir. Çeşitli firmalarla marka işbirlikleri yapmakta, şirketlere ve psikoloji alan uzmanlarına özel eğitimler düzenlemektedir.
Open